16 Mayıs 2013 Perşembe

Ceylanlar

Boynuzlugiller familyasından, ince uzun bacaklıparlak iri gözlühızlızarif ve çevikbir hayvan. Gazel de denir. 30 kadar çeşidi vardır. Sarı-kahverenkli vücutlu olduğundan, toprak rengine kolayca kamufle olur. Sırtlarında açık benekler vardır. Karın kısımları beyaz olup, kısa kuyruklarının ucu püsküllüdür. Çöl ve steplerde yaşar. Ağaçlı bölgelerde az rastlanır. Kumluk arâzilerde boldur. Afrika, Arabistan ve Güney Asya’da çöllerin altında kalan yayla ve otlaklarda sürüler hâlinde yaşar. Boynuzları dallı değildir. Hafif kıvrımlı ve halkalıdır. Başındaki duruşu yaya benzer. Halkaların yaşla ilgisi yoktur.

Bâzı dişileri boynuzsuzdur. Kızgınlık dönemlerinde erkekler döğüşür. Doğu Afrika gazelleri yağışlı mevsimlerde otlaklara yayılır. Kurak mevsimler yaklaşınca sürüler hâlinde yeni otlaklar bulmak için batıya hareket ederler. Bu seyâhat esnâsında haziran aylarında çiftleşirler. Gebelik süreleri 5-6 aydır. Yağışlı mevsim tekrar yaklaşırken küçük gruplar hâlinde eski otlaklara döner ve burada yayılırlar. Dişi tek yavru doğurur, yavruyu 6 ay emzirir ve bir yıl bakar. Yumuşak bakışları, iri parlak gözleri ile şiirlere geçmiş olan gazeller, gâyet hızlı koşar ve yüksek sıçramalar yapabilir. Sürüler hâlinde otlanırken, aralarından bir tânesi bekçilik yapar. Eti ve derisi için avlanır. 10 yıl kadar yaşar.

Maymunlar




Maymunlar
 Memeli hayvanların bir takımına verilen genel ad (Primates). Babuin gibi yerde yaşayan bir kaç türün dışında, hepsi ağaçlarda yaşar. Çok çevik ve zeki hayvanlardır.

Ekvator'un 40° kuzey ve 40° güney enlemleri arasında raslanırlar. Avrupa'da yalnız Cebelitarık kıyılarında bulunurlar. Bunların da Afrika'dan geldikleri sanılmaktadır. İki grupta incelenirler: Asya ve Afrika'daki Eski Dünya maymunları ve Orta ve Güney Amerika'daki Yeni Dünya maymunları. Yeni Dünya maymunlarına, güney Amerika'nın sulak ormanlarında bol rastlanır. Kuyruklarını, sarılma, kavrama, sallanma, tırmanma ve yiyecek toplamada üçüncü bir el gibi kullanırlar. Düşen yavrularını kurtarmada ve bir ağaçtan diğerine geçmede kuyruklarından maharetle istifade ederler. Bunun için bir ağacı elleriyle kavrarken diğerini de ayakları ve kuyruğuyla kavrayarak bir köprü kurarlar. Yavrular da buradan koşarak geçerler. Bazı türlerin kuyruk uzunluğu boylarından fazladır. İki beyin yarı küresinden biri kuyruğu ötekisi de diğer vücut olaylarını yönetir.

Eski Dünya maymunları hafif ve ufak bedenlidir. Beyinleri daha büyük ve karmaşık olduğundan Yeni Dünya maymunlarından üstündür. Çok az kuyrukları vardır. Kuyruklarının sarılma ve kavrama özellikleri yoktur. Fakat kuyrukları dengelerini sağlamada, duruş vaziyetlerinde ve hatta haberleşmede rol oynar. Maymunun kuyruğunu tutuş vaziyeti, onun sosyal ve hissi durumunu belirtir. Maymunların ayak, taban ve yüzlerinin dışında vücutları tüylüdür. Kaba etleri kılsız olanlar da vardır. Kılsız yerleri kırmızımsı veya mavi renktedir. Büyüklükleri çok değişiktir. Boyları 12-13 cm olan makilerle sahibinin cebine veya bir bardağa rahatça sığabilen minik marmosetten 300 kg ağırlığı olan gorile kadar farklı birçok türü vardır.

Koku alma duyuları çok zayıf olmasına rağmen, görme ve işitmeleri güçlüdür. Çoğunlukla gündüz faaldirler. Hepsi otçul memelidir. Ağaç filizleri, yaprak, çiçek, tohum ve meyveler başlıca yiyecekleridir. Bunun yanında böcek, yumurta ve leş yiyenleri de vardır. Çoğu gruplar halinde tecrübeli bir erkeğin başkanlığında yaşar. Birkaç dişi ve yavrulardan meydana gelen tek erkekli gruplar da vardır. Hamilelik devreleri türlerde farklıdır.

Doğu Brezilya'da yaşayan kuyruğu beyaz halkalı kuisiti (veya ipek maymuncuk)nin gebelik süresi 3,5 aydır. Dişiler yavrularını göğüslerinde veya sırtlarında taşır. Aşırı derecede sevgi gösterirler. Tehlike karşısında erkek sürüyü kahramanca savunur. Maymunların vücutları tırmanmaya, sıçramaya, el ve ayakları da kavramaya uygundur. El ve ayaklar beş parmaklıdır. Baş parmak diğer parmakların karşısına geldiğinden, cisimleri mengene gibi rahatça kavrarlar. Kanca tırnaklı birkaç türün dışında çoğunun el parmakları yassı tırnaklıdır. Colobes ve Atales gibi cinslerde baş parmak bulunmaz. Yiyeceklerini ağızlarına götürmek için ellerini kullanırlar. Ellerini kullanmakta çok mahirdirler. Bir kısmı küçük yiyeceklerin tohumlarını çıkarmak için baş ve işaret parmaklarını rahatça kullanırlar.

 bazan silah olarak taş ve sopa atarlar. Fındık kırmak için taş kullanırlar. Bunlardan şempanzelerde alet kullanmakta oldukça başarılıdır. Kopardıkları ince dal parçalarını yapraklarından temizledikten sonra, termit yuvalarına sokup çıkarmak suretiyle, üzerlerine tırmanmış olan beyaz karıncaları yerler. Arı kovanlarına da çubuk batırarak bal çekerler. Daha büyük değneklerle karınca yuvalarını dağıtırlar. Yuvalarını işgal eden böcekleri, ağaç dallarıyla kovalarlar. Ağızlarında çiğnedikleri yapraklarla ağaç deliklerini kapatarak içecek su birikmesini beklerler.

Yeni Dünya maymunları hariç, Eski Dünya maymunlarının çoğunun yanakları kese gibi olup, yiyecekleri buraya depo ederler. Sonradan parçalayarak yerler. Eski Dünya maymunlarında 32, Yeni Dünya maymunlarında 36 diş bulunur. Hür maymunlar çok hareketli olmasına rağmen bir yere kapatıldıklarında uyuşuk ve bezgin bir mizaç alırlar. En iyi şartlarda yaklaşık 30-40 yıl yaşarlar.
Maymunlar oldukça meraklı hayvanlardır. Yüksekte 
bulunan bir yiyeceğe ulaşmak için birkaç eşyayı üst üste koymayı akıl edebilirler. Bununla beraber insanlara hizmet edebilecek derecede eğitilememektedirler. Maymunlar, küçükken, sevimli, şakrak, zeki ve itaatli olurlar. Fakat yaşları arttıkça huyları haşinleşir. Hatta bazısı insanlara saldırır. Gençken zeki olduklarından bu devrede terbiye edilebilirler. Yaşlandıkça huysuzlukları artar ve zekaları azalır. İnsanlarda ise durum tersinedir. Maymunlarda zekadan çok taklit içgüdüsü gelişmiştir. Kulak memeleri bulunmaz. İnsanın vücut hücrelerinde 46 kromozom bulunmasına rağmen maymun türlerinde farklılıklar görülür. Rhesus maymununda 42, goril ve  lerde 48 kromozom vardır.

Uykucular (kutup ayilari)

Kutup ayısı (Ursus maritimus), ayıgiller (Ursidae) familyasından soğuk kuzeykutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türü.

Diğer ayılar gibi tıknaz olmayıp başı ve vücudu ince uzun yapılıdır. 2,5-3 m uzunluktave 400-500 kg ağırlıktadır. Derisinin altında kalın bir yağ tabakası vardır. Çok iyiyüzücüdürAyak tabanlarının altında deriden yastıklar ve tüyler olduğundan buzlarüzerinde kaymadan rahatlıkla hareket eder. Karada saatte 35-40 km sür’atle koşarakbir ren geyiğine yetişebilir. Kutup ayıları yalnız yaşar. Sadece çiftleşme mevsiminde bir araya gelirler. Sonra tekrar ayrılırlar. Gebe dişiler kar içinde inler yaparak kış uykusuna yatar. Erkek ise kışın şiddetinden ve besin için daha güneylere iner. Erkek kış uykusuna yatmaz.

En çok balık ve fok yer. Aç kaldığı zamanlar yüzen buz parçaları üzerine binip kilometrelerce uzaklara giderek besin arar. Fok balıklarının soluk alma deliklerinde pusuya yatar.

Kelebekler


kelebek, böceklerin, veya kelebekler (Lepidoptera) takımının kanatlı fertlerine verilen genel ad. 150.000 kadar türü bilinmektedir.Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renklipullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır. Ufak sarsıntılarda koparlar. İki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlere göre değişir. Pek az türde ve bâzı türlerin dişilerinde kanat bulunmaz. Emici tipteki ağız parçaları hortum şeklindedir. Kullanılmadığı zamanlar bu hortum başın alt tarafında helezon biçiminde kıvrılır. Balözü emerler.Çiçeklerin balözünün tadını ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleşmiştir. Ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler. Eğer hortumlarının ucu ile tad alsalardı her çiçeğin tadına bakmak için kıvrılı duran hortumlarını açmak zorunda kalacaklardı. Bu durum da beslenmek için hem zaman kaybına, hem de enerji sarfiyatına sebep olacaktı. 
Arılarda tad alma duyusu kelebeklerden daha üstündür. Onlar hem dilleriyle hem de bacaklarıyla tad alabilirler.

Ağız organları, yalnız çiçek tozu (polen) ile geçinen "Micropterygidae" kelebek familyasında çiğneyicidir. Tüylü başlarında büyükçe iki petek göz ve çoğunda iki nokta (osel) göz bulunur.

Kelebekler faaliyet durumlarına göre gece ve gündüz kelebekleri olarak iki gruba ayrılırlar. Gece kelebekleri kalın ve ağır vücutlarıyla alaca karanlıkta veya gece uçarlar. İnce kıl gibi olan antenlerinin ucu sivridir. Bâzı türlerde antenlerde birer dizi tüy bulunduğundan tarak görünümündedirler. Genellikle renkleri mattır. Hızlı uçucudurlar.

Gündüz kelebekleri gece istirahat edip, gündüz uçarlar. İnce ve hafif vücutludurlar. Anten uçları topuzludur. Kanatları gâyet güzel renk ve desenlerle süslüdür. Uçuşları yavaştır. Bir yere konduklarında kanatlarını yukarıya dik tutarlar. Gece kelebekleri ise dinlenme hâlinde kanatlarını çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatırlar veya tamâmen açık bırakırlar. Bu kâideler bütün kelebekler için geçerli değildir. Meselâ; Skiperler pervâne olmadığı halde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar. Çoğunlukla pervanelerle karıştırılırlar.

Gece kelebeklerinin işitme ve koku alma duyuları da çok hassastır. Bazı türlerin erkekleri, 5 km uzaktaki dişinin kokusunu alabilirler. Gündüz kelebeklerinin duyargaları (anten) çıplak olduğundan bu hassaslıktan mahrumdurlar.

Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Kelebek yumurtaları yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklindedir. Dişileri yumurtalarını tek tek veya gruplar hâlinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine yapıştırarak bırakırlar. Bâzıları da üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirir. Bâzıları yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk gibi kapatırlar. Kışı geçirmek zorunda kalan yumurtalar “Korion” denen sert bir kabukla örtülüdür. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı genellikle tamâmen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Dişi kelebekler yumurtlarken özellikle tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzerine veya yakınına yumurtalarını bırakırlar.

da üç çift göz ve 2-5 çift karın bacağı bulunur. Ağız parçaları ısırıcı çiğneyicidir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri vardır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defâ deri değiştirirler. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.

Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçer. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.

Bazı kelebekler zehirlidir. Bunlar çok yavaş uçar ve göz kamaştırıcı parlak renklere sâhiptir. Bu renkler düşmalarına karşı bir îkaz işâretidir. Böcekçil hayvanlar bunları yemekten çekinirler. Bazı kelebekler de, sahte kafa işâretleri, kanatlarındaki göz işâretleriyle ve antene benzeyen kuyruk uzantılarıyla düşmanlarını şaşırtarak kendilerini korurlar. Bu işaretlere aldanan avcı hayvanlar, kelebeğin öldürücü olmayan kısmına saldırır. Yırtık kanatlı bir kelebek hayatını sürdürebilir. Birçokları da kondukları yerlerde tamâmen kamufle olabilirler. Kuru yaprak görünümündeki bâzı kelebekleri kondukları yerden ayırdedebilmek çok zordur.

YILANLAR

ılan uzun vücutlu, bacaksız, sürüngenlerin genel adıOmurgalı hayvanlardan sürünenler (Reptilia) sınıfının, pullu sürüngenler (Squamata) takımına giren kalabalıkbir alt takımı meydana getirirler.

 (Boaefornia),  (Colubriformia),  (Opoterodonta),geniş başlılar (Amblycephalidiformia) ve oluklu zehirdişliler (Solenoglypha) olmak üzere beş bölüme ayrılırlar. Bu bölümler de çeşitli familyaları ihtivâ ederler. Dünyâda3000 kadar yılan türü bilinmektedir. Bunların çok azı zehirlidir. Sıcak bölgelerde yaşayan soğukkanlı (değişken ısılı) etçil hayvanlardır. Dış kulak deliği ve zarı yoktur. Dillerinin ucu çatallı olup, alt çenedeki bir yarıktan uzatılıp çekilebilmektedir. Alt ve üst göz kapakları birleşerek saat camı gibi şeffaf saydam bir lens meydana getirmiştir.

Vücutlarını örten boynuzsu tabakanın kalınlaşmasından pulları meydana gelmiştir. Bu sayede vücuttaki suyun buharlaşma ile kaybı önlenmiş olur. Vücutlarını örten pulların şekli ve rengi sınıflandırmada önemli rol oynar. Salgı bezleri olmadığından derileri daima kurudur. Büyümeye mani olduğu için zaman zaman deri değiştirirler.

Dişler besini tutmaya yarar ve geriye doğru yatıkçadır. Zehirli yılanlarda ön çenede uzun oluklu zehir dişleri de vardır. Bunlarda tükrük bezleri, zehir bezine dönüşmüştür. Yürekleri üç gözlüdür. Yarım bir zar ile kısmen ayrılmış olan karıncıkta karışık kan bulunur. Vücutlarında da karışık kan dolaşır. Güneşin altında yatarak vücutlarını sıcak kayalara temas ettirerek, vücut ısılarını yükseltirler. Sonbaharda, kuytu yerlere çekilerek kışı hareketsiz ve uyuşuk olarak geçirirler. İlkbaharda, kış uykusundan uyanınca tekrar ortalıkta görünmeye başlarlar.

Canlı hayvan avlayarak beslenirler. Böcek, karınca yiyenleri olmakla beraber, fare gibi kemirgenlerin baş düşmanıdırlar. Boa ve piton gibi büyükleri avlarını sıkarak öldürdükten sonra yutarlar. Bütün yılanlar avlarını parçalamadan bütün olarak yutarlar. Çeneleri 180° ye kadar açıldığından iri avlarını yutmakta zorluk çekmezler. Küçük bir bahçe yılanı, iri bir kurbağayı rahatça yutabilir. Ziraat için zararlı,  fare tavşan gibi kemirgenleri yiyerek yok ettiklerinden bir bakıma faydalı da sayılırlar.  Kuş ve kertenkele de yerler. Zehirlerinden de panzehir yapılarak faydalanılmaktadır.

Yılanlar, genellikle üç metre öteyi göremezler. Koku almada burun deliklerini değil dillerini kullanırlar. Uzun ve çatallı dillerinin her iki ucu havadan ve yerden gelen kimyâsal kokuları alır. İçeri çekildiğinde dil ucundaki kokular damaktaki jakobson organında duyu hâline dönüştürülür. Engerek yılanları zehirledikleri avının izini dilleriyle tâkip ederler ve ölüsünü bularak yutarlar. Yılanların burun delikleri, ağız kapalıyken alt çenedeki hava borusunun üzerine geldiğinden ağızlarını açmadan solunum yaparlar. Avlarını yutarken ağız açık olduğundan burun deliklerinin hava borusuyla ilgisi kesilir. Böyle zamanlarda, vücutlarında bulunan hava torbalarındaki yedek havadan faydalanırlar. Çoğu yılanların sâdece sağ akciğerleri gelişmiştir. Diğeri âdetâ kaybolmuştur.  Boa ve  piton yılanlarında sol akciğerler küçüktür. İri avların yutulması uzun sürdüğü zaman ağız tabanında bulunan soluk borusunun girişi ağızdan dışarı çıkarılabilir. Bu özellik büyük hayvanları yemek için bir adaptasyondur, yılana ağız dolu olduğunda dahi nefes alma imkânı sağlamaktadır.

Dış kulakları olmadığından, uzun zaman yılanlar sağır zannedildi. Çeneleriyle kulakları arasında kemik bağlantıları olduğundan, üzerinde bulunduğu toprağın yansıttığı sarsıntıları kolayca işitirler. Çenesini yere koyan çıngıraklı bir yılan çok uzaktan gelen bir atın ayak seslerini kolayca duyabilir. Yılanların bulunabildiği arâzilerden geçen bir insan, gürültülü ayak darbeleriyle yürüdüğünde hiçbir yılana rastlamaz. Bâzı yılanların göz ve burunları arasında ince zarlı iki çukur bulunur. Bunlar, sıcak kanlı hayvanların vücutlarından yayılan ısı dalgalarını (infrared) tespit ederler. Bunların sâyesinde avlarını karanlıkta bile bularak tâkip ederler.
Yılan zehiri av etini eritmeye yarayan kuvvetli bir sindirim sıvısıdır. Zehirsiz yılanlarda bile zehirli olan kuvvetli bir sindirim sıvısı vardır. Ağızlarına parmak sokulduğunda veya dişlendiğinde tükürüklerinden dolayı yanma ve şişme yapar. Dişleri sökülen zehirli yılanlarda dişler tekrar sürer. Yılanların renkleri ve boyları çeşitlidir. Zehirli yılanların başları üçgen ve kuyrukları küt olduğu söylenirse de bunlar kesin belirtiler olamaz. Her yılan zehirli kabul edilerek sakınmak gerekir.

Yılanlar yumurtlayarak ürerler. Yumurtalardan ergine benzer yavrular çıkar. Bunlar hemen başlarının çevresine bakarlar. Boa, anakonda ve engereklerin çoğu yavrularını doğurur. Bunlar gerçek doğum değildir. Yumurtalar ana karnında gelişip açıldığından doğum gibi görülür. Buna "ovoviviparite" denir.

Üreme

Yılanlar yumurtlayarak ürerler. Yumurtalardan ergine benzer yavrular çıkar. Bunlar hemen başlarının çevresine bakarlar. Boa, anakonda ve engereklerin çoğu yavrularını doğurur. Bunlar gerçek doğum değildir. Yumurtalar ana karnında gelişip açıldığından doğum gibi görülür. Buna "ovoviviparite" denir. Gebelik süresi 2 aydır.

Sınıflandırma

  • Üst familya: Booidea
    - Aniliidae
    - Anomochilidae
    - Boidae
    - Bolyeriidae
    - Cylindrophiidae
    - Loxocemidae
    - Pythonidae
    - Tropidophiidae
    - Uropeltidae
    - Xenopeltidae
  • Üst familya: Typhlopoidea
    - Anomalepididae
    - Leptotyphlopidae
    - Typhlopidae
  • Üst familya: Colubroidea
    - Acrochordidae
    - Atractaspididae
    - Colubridae
    - Elapidae
    - Hydrophiidae
    - Viperidae
  • Kurbagalar

     Kurbağa Kurbağa, iki yaşamlılar (Amphibia) sınıfındaki türlerin %88'ini ve Anura takımını oluşturan hayvanlardır. Anura, Yunanca'daki "yokluk" ön eki olan "an-" ile yine Yunanca'da "kuyruk" anlamına gelen "oura" sözcüklerinden türetilmiş bir terimdir ve "kuyruksuz" demektir. Familyası: Kara kurbağasıgiller (Bufonidae) Su kurbağasıgiller (Ranidae). Yaşadığı yerler: Suda, karada ve ağaçlarda. Avustralya ve çevre adaları hariç, bütün dünyaya yayılmışlardır. Özellikleri: Vücutları çıplak ve tıknazdır. Kuyrukları yoktur. Uzun arka bacakları sıçramaya elverişlidir. Erginleri akciğer, larvaları solungaç solunumu yapar. Ömrü: 10-40 yıl. Çeşitleri: 2000 kadar türü bilinmektedir. 
    ağaç kurbağası petekli kurbağa  ünlü türleridir.

    Vücudu sıçramaya elverişli kuyruksuz amfibyumlara verilen genel ad. Amfibyum, suda ve karada yaşayan demektir. Üçgen biçimli kafaları, patlak gözleri vardır. Çoğunun üst çeneleri dişlidir. Ön bacakları 4, arka bacakları 5 parmaklıdır. Çoğunlukla suda yaşayan türleri vardır. Boyları genellikle 7-15 cm arasında değişir. Burun delikleri çok öndedir ve bunları zar gibi bir kapakla istediği zaman kapatabilirler. Ucu yapışkan dilleri uzun ve geriye doğru kıvrıktır. İleriye hızla fırlatarak böcek avlarlar. Deri solunumları güçlüdür. Başlarının yanlarında balon gibi şişen ses keseleri vardır. Kurbağalar böcek, solucan ve sümüklü böcekleri severek yerler. Kurbağalar işitmede en duyarlı canlılardandır. İşitme duyuları görme duyularından çok daha hassastır. Dış kulakları bulunmaz. Ancak hareket eden avlarını fark ederler. İnce ve çıplak derilerinde müküs ve zehir bezleri vardır. Müküs yapışkan bir sıvıdır. Vücudu su kaybına karşı korur. Derilerindeki zehir tahriş edicidir.

    Yılan ve  kuşlar zehirlerinden etkilenmezler. Tehlike anında suya dalarlar. Kara kurbağaları gündüzleri gizlenir, gece avlanmaya çıkarlar.

    Erişkin kurbağaların hepsi  akciğerleriyle solur ve suda yumurtlar. Nadir bazı türler yumurtalarını vücutları üzerinde taşır. Yumurtadan çıkan siyah renkli ve kuyruklu larvalarına “tetari” veya “iribaş” denir. Solungaç solunumu yapar, sudaki küçük bitki ve böceklerle beslenirler. Kendilerinden küçük tetarileri de yerler. Gelişme devrelerinde önce arka ayaklar, sonra ön ayaklar belirir. Kan dolaşımları balıklara çok benzer. Akciğerler gelişince solungaçlar kaybolur. Daha sonra kuyruk da körelir. Sudan karaya sıçrayarak barınacak yer ararlar. Üç yılda erginleşirler. Renkleri yaşadıkları çevrelere uygundur. Renk değiştirenleri de vardır. Ağaç kurbağaları yeşil renkli olduğundan düşmanları tarafından fark edilmezler. Ön ve arka ayakları arasında perde olanları ağaçtan yere planör uçuşu yaparak inerler. Yarı geçirgen derileri, yaprakların terleyerek çıkardığı suyu emer. Üreme dönemlerinde suya dönerler.

    Afrika ve  Güney Amerika’da yaşayan pipalar (petekli kurbağalar) suda beslenir. Dilleri ve göz kapakları yoktur. Erkek tarafından döllenen yumurtalar dişinin sırtındaki peteklere yerleştirilir. Kurbağa yavrusu tamamen gelişmiş olarak anasının sırtındaki odacığı terk eder.

    “Rheobatrachus silus” kurbağa türü yavrularını midesinde geliştirir. Yumurtadan çıkmak üzere olan yavrularını yutar. Mide, besinleri bağırsağa iterek ifrazatını durdurur. Genişleyerek yavruların gelişmesi için emniyetli bir beşik olur. Kuluçka devresi tamamlanıncaya kadar iki ay hiçbir şey yemez. Genişleyen mide, akciğerlerin faaliyetlerini durdurunca, deri solunumuyla hayatını devam ettirir. Yumurtadan çıkan yavrular gelişimlerini tamamlayınca yemek borusundan tırmanarak ağızdan dışarı çıkarlar. Bundan sekiz gün sonra mide eski haline dönerek faaliyete başlar.

    14 Mayıs 2013 Salı

    Karıncalar ve ilginc ozellikleri

    Karınca, zar kanatlılar (Hymenoptera) takımından Formicidae familyasını oluşturan sosyal yaşam gösteren canlıların ortak adı. Yuvalarını toprağın altına kurarlar. 

    Beslenme



    Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler, çünkü vücutlarında bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yer altındaki odalarında saklarlar ve yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.

    Karıncaların ilginç özellikleri

    #Karıncalar, termitler ile birlikte tarımı ilk kullanan canlılardır. Yuvalarından belirli alanlarda fungus (mantar) yetiştirirler.
    #Karıncaların baharda ortaya çıkan ve kanada sahip olan türleri üremek ve yeni yuva kurmak için dışarı çıkar.
    #Bir karınca kendi ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir.
    #Ve ayrıca karıncalar insanlar gibi ordu kurup kendi kolonilerini korurlar.Bazende koloniler arasında insanlar gibi savaşırlar.
    #Bazı karıncalar ise yemek bulmak için ilk baş öncü karınca yollarlar bu karıncalar yemek ararken koku molekülleri bırakırlar bunun sebebi yemekleri kaybetmemek istemeleridir.Daha sonrada yuvaya gidip diğer karıncalara haber verirler onlarda koku moleküllerini izleyerek yemeği bulurlar.